23 Kasım 2008 Pazar


Gel desem sana...
hiçbir şey sorma,hiçbir şey konuşma,sadece gel..
gelirmisin?????
hadi desem yada..
hiç birşey sormadan yine benimle yürür müsün sonu belirsiz...??
bakmasan, görmesen ,duymasan beni günlerce..aylarca belki..
yine severmisin??
gözden ırak olan gönülden de uzak olurmuş derler ya...
yanımda olup uzak olanlardansan,uzakta olup içimde olmayı becerebilirmisin...

aylar sonra,yıllar belki..
'seni sevdim.. senden gelen iyi-kötü herşeyi sevdim
ve hep seveceğim'
diyebilirmisin??
yanımda otururken bile zaman zaman deli gibi özleyebilir misin??
her ayrılışımızda, sabaha bir daha görmeme korkusuyla delirir misin
her gelen telefonda 'ben diye irkilir misin sebepsiz??
beni her dakikana taşıyıp yaşamayı becerebilir misin??
beni,ben gibi sevebilirmisin..?
delirsem bi gün.. 'CANIMMMM diye sarılabilir misin....?
kapris yapmak istesem..yapsam hattaa şımarıp,
kalabalıklarda elimi tutabilir misin...?
hayat birgün bana oynarsa,maskeleri yırtıp her yerimde yine beni görebilirmisin..??
ne şart ne konum olursa olsun,gözbebeklerimin hep aynı bakacağını bilebilirmisin..?
yada ben hayatla oynamaya kalkarsam birgün, nefesimden sıkılıp
ölsem birgün, yaşadığın her gün için benimle,
'bir saniye için bile pişman degilim'
diyebilirmisin...?

sevgilim ol diyosun bana.....
sen bu sevgiyi kaldırabilir misin.....?

9 Ekim 2008 Perşembe

Sobe Sobe Volume.2


Uzun zamandır bloğumla ilgilenemeyip gezip tozduktan sonra çok sevgili Burcu arkadaşımın sobe sorularını cevaplamamış olmanın veridiği rahatsız edici sorumluluk duygusu ile tam girip volume 2'yi yazmama ramak kalmışken, bir de baktımki yine sobelenmişim :) Neyse Allahtan volume 3 cevaplarken müthiş keyif alacağımı düşündüğüm bir sobe de şu volume 2'nin kazık sorularını cevaplarken biraz olsun motive olacağım..

Şimdiii aslında blogda çok özele girip oraya buraya resimlerini koyan, burayı bir nevi facebook yonja platformuna çeviren arkadaşlardan hiç hazetmesem de görev görevdir deyip bu fazlaca özel soruları cevaplamaya başlıyorum;

1.İsminiz; Sevi tabikidee ;)

2.Nerelisiniz; Doğma büyüme İstanbullu desem hemen baban nereli diceksiniz biliyorum hiiç didikleyipte akraba çıkmaya gerek yook diyerekten 3. soruya ani bir giriş yapıyorum,

3.Yaşadığınız yer; İstanbulda, hatta hala doğduğu semtte yaşayan nadir insanlardanım

4.Mesleğiniz; Bilişim alanında hizmet veren bir firmada Satış Yöneticisiyim (ay öyle bir cümle olduki ardından yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim diyesi geliyo insanın walla:))

5.Hobileriniz; her genç kız gibi alış veriş yapmak:), yüzmek , kayak, kitap okumak :P (daha çok anlattırmayı tercih ediyorum yakınlarım bilir :)), aşık olmak (ki aşkın beni güzelleştirdiğine inanırım acısıyla tatlısıyla aşk olmalı hayatımda ama maymun iştahlı değilim yanlış anlaşılmasın sakın!), gezmek tozmak görmediğim yerleri görmek, blog yazmak, sinemaya gitmek (amaan cv doldurur gibi oldu bu da)

6.Evlimisiniz; değilim ama niyetliyim korkuyorum da ama istiyorum da, ee vakti geldi sanırım tabi önce doğru insanı bulmak lazım çıkmak gibi birşey değil evlilik, çıktığınız hatta aşık olduğunuz adam asla evlenmeyeceğiniz biri de olabilir(!) neyse ince mevzular konudan sapmayalım..

7.Kaç çocuğunuz var; henüz yok ama çoocuklara bayılırımmmmm

8.En sevdiğiniz yemek; genelde yemek seçmem ıspanak hariç yerim ama daha bi zevkle yediğim yemekler kuru patlıcan dolması, iskender, roka parmesan salata, mantı, kremalı mantarlı makarna.....

9.Sevdiğiniz müzik türü; hareketli dans parçaları, R&B parçalar, klasiklemiş türkçe slowlar...

10.Nerelere gitmek istersiniz; önce Amerika sonra İtalya sonra Avustralya ve Londraya gitmek istiyorum, aslında dünyayı gezmek istiyorum.. Hep hayalini kurduğum şey gezemeyecek kadar yaşlanana kadar eşimi de koluma takıp tüm dünyayı gezmek. Türkiyede de hala görmek isteyip görmediğim yerler var her sene yeni yerlere gidiyorum görüyorum dönüyorum..

Aman tanrım sorular bitmiş hiç bitmicek sanmıştım!! Neyse sevgili okuyanlar,
bir sonraki Volume 3 de görüşmek üzere, sevgiyle kalın :P

26 Eylül 2008 Cuma

Sobelendim! Volume 1

Bu sobelenme olayını da bizzat kendim sobelenmiş olmam sebebiyle bugün öğrenmiş bulundum. Hatta bir kere de değil aynı gün içinde 2 kere sobelenmişim. O yüzden başlığı volume 1 yaptım ki diğer sobeleyen arkadaşın sorularını da azzzz sonra(!) yani volume 2 de cevaplandıracağım.

İlk sobeleyen Tuba arkadaşımız bizlerden bir kişilik testi çözmemizi ve sonuçlarını blogumuza yazmamızı istemiş, ondan da bir başka arkadaşı istemiş, bi nevi titan yani :) Çok sevdiğim bu arkadaşımı kıracağımı kafamı kırarım dedim ve testi çözmeye koyuldum..

Test çözmeyi hiç sevmeyen hatta adını duyunca bi irkilen ben bu testi çözerken inanılmaz keyifli vakit geçirdim hatta hayatımda çözdüğüm en keyifli testti bile diyebilirim :)

Keşke her test böyle olsa deyiiip kişiliğimle ilgili çıkan sonuçları açıklıyorum;

Hakkımda:

Keyif Düşkünü
Firari
Aşk Böceği
Sofistike

Sonra açıklamalara geçiyor..

Ruh Hali; SOFİSTİKE:

Güzelleştirdiğini gösteriyor. Rahatlamak, gevşemek;işte sen bunu seviyorsun ..
Romantiksin ve doğanın sade güzelliklerinden hoşlanıyorsun. Uçsuz bucaksız tabiat manzaraları seni rahatlatıyor.
Müzikte her zaman yenilikler peşinde koşan iyi bir dinleyicisin. Senin için konserlerin yerini hiçbir şey tutamaz.
Sanata bakış açın oldukça klasik. Tarihe ve yüzyıllar boyunca yaşayan eserlere özel bir ilgin var. Gerçek sanatın zamana direnebilen olduğuna inanıyorsun.

Eğlence; FİRARİ:

Tatilde yakınlarınla birlikte olacağın keyifli zamanları, her türlü konfor ve hizmeti sunan, dinlenip yenilenmeni sağlayacak bir mekanda geçirmeyi tercih edersin.
Tutkularının sana yön vermesini seviyorsun.Muhtemelen yalnız vakit geçirmekten zevk alıyorsun, içgüdülerin ve merakın seni bütün dünyayı keşfetmeye zorluyor.
Tam bir doyumsuz!! Flört etmeye olan açlığın asla durulmaz. Aşk ve seks iştahın oldukça yüksek.
Seni rahatsız eden nedir? Doğal görüntüyü herşeye tercih edersin.Şişirilmiş ve yapay duran her türlü plastik görüntüyü dayanılmaz buluyorsun.

Alışkanlıklar; KEYİF DÜŞKÜNÜ:

İyi görünmek senin için sıradan bir durum. Ama ceplerini hafiflettiği de bir gerçek.Ama önemli olan kendini iyi hissetmen.
Evinde modern ve cool bir zevkin var.Fonksiyonel olması yetmez, evin de senin kadar tarz sahibi olmalı.
İçecek tercihin sağlığına önem verdiğini ve kendin için neyin faydalı olduğunu bildiğini gösteriyor.

Aşk; AŞK BÖCEĞİ:

Eski moda bir romantiksin . Çiçekler, şekerlemeler, romantik yürüyüşler tam sana göre.
Özgürlüğü düşündüğünde aklına dur durak bilmeyen aktiviteler geliyor. Sınırlarını keşfetmeyi ve onları zorlamayı seviyorsun.


İştee bendeki sonuçlar böyle.. Şimdiiii sıra geldii benim kimi sobelediğime:)

Hadi bakalım 'Disobedient' kolay gelsinnn ;)

Testi çözmek isteyenler için adres; http://visulog.com/

**Buarada inanamıyorummmm şuan gökkuşağı çıkmış durumda ve ben onu seyretmekten kendimi alamıyorum:)

müthiş güzel bir manzara, müthiş bir enerji veriyor.. Gökkuşağını izlemenin, ayı iyi kapamanın ve bugün 10 günlük tatil öncesi son iş günü olmasının verdiği mutlulukla ağzım kulaklarımda.. darısı başınıza :))

biraz alakasız bir kapanış oldu ama napim söylemeden geçemedim :)

21 Eylül 2008 Pazar

EVRENSEL BALLAD

Bir öykümüz olsa, duyan öyküsü sansa..
Öykümüz böylece dallanip budaklansa..
Bir seviden, bir övüden,o bizim öykümüzden
Giderek bulusan eller evreni sarsa..
Öykümüz de büyür büyüklügümüzden;
Herkes sevisinde evreni kucaklarsa..

Ö.ASAF

19 Eylül 2008 Cuma

Yaza Veda


Sonbaharın tarihe bakmasak hiç haber vermeden, paldır küldür geldiği bu günlerde havanın karanlıklığı, soğukluğu ve yazın bitmiş olduğu fikri hepimize garip bir hüzün vermiyor mu? Acaba sonbaharın kasvetini sevmediğimizden mi böyle hissediyoruz yoksa yazı çok sevdiğimizden mi bilmiyorum..

Sanırım çocukluğumuzdan beri zihnimize kazınan yaz 'Tatil'dir fikri yıllar geçse de, okul bitse de bizden geçmiyor. Kimisi yazın hiç tatile çıkmamış dahi olsa, ona bile sonbaharın gelişi tatil bitmiş hissi veriyor. Neden mi? Hiçbiryere ayrılmasanız bile haftasonları kısa kaçamaklar, havuzdur denizdir hep bir atraksiyonlar, açık havada uzun yürüyüşler, bisiklere binmeler, ada turları, balkonda bahçede çay keyifleri yapabileceğiniz yaz ayları bitiyor..

Ah şu sonbahar hemen bitse kış gelse de bari kayak mevsimi başlasa içimi farklı bir heyecan kaplasa diye beklemiyor değilim. Ne olacaksa hemen olsun; hemen dökülsün ağaçların yaprakları da az üzüleyim, yağmur hemen yağsın bitsin de sıra kara gelsin, hemen okullar açılsın trafik yine berbat olsun da çabuk alışayım, hemen gelsin geçsin sonbahar da yazı çabuk unutayım...

Her mevsimin kendine özgü güzelliği var diyenler vardır aranızda. Ama ben bir yaz ve kış fanatiği olarak içinde hobi tatilimi içeren bu mevsimler dışında olan sonbaharı hiç, ilkbaharı ise sadece yazın habercisi olduğu için seviyorum. Bu yaz, tatilin dibine vurmuş, 7-8 kez tatile çıkıp hiç görmediğim yerleri görme fırsatı bulmuş biri olarak sonbaharda kıçımın üstüne oturacağım gerçeği de beni böyle karamsarlığa sokuyor olabilir.

Allahtan bu sene çok bayram seyran tatilleri var da yaz kış demeden hazır tatilin mecburi organizasyonlarıyla pek sıkılmayacağız gibi.. Şeker bayramına bir hafta kala, şimdiden iyi bayramlar tüm okuyanlara..

8 Eylül 2008 Pazartesi

Aşka dair..


Kimine göre bir miğde sancısıdır aşk kimine göre mutluluk kaynağı kimine göreyse acının öbür adı...

Kimi aşksız yapamaz kimi zamanında çok çekmiştir yinede iflah olmaz kimiyse klasik söylemlerdedir; aşk değil benim aradığım huzur der mutluluk der aşk da olursa tabi tuzu biberi der..

Kimi kesinlikle hayatında istemez aşkı, yanlış tercihler yaptıran gözleri kör eden mantıksızlık olarak görür. Böyleleri genellikle dominant tiplerdir hiç risk almazlar hata yapmaktan korkarlar diledikleri gibi değil kurallarına göre yaşarlar..

Aşkın yüzlerce tarifi yapılmıştır kimi kimyasal bir reaksiyon der kimi duygusal, kimi tutku der kimi bağımlılık.. sonu gelmez bu tariflerin uzar da uzar aşk adına konuşulacaklar..

Gelelim benim marjinal aşk tarifime.. Bir arkadaş sohbetinde bu konuda fikirlerimden bahsettiğimde herkes çok şaşırmıştı. Bir kısmı doğru bulmamıştır belki, ama farketmez nasıl her yiğidin bir yoğurt yiyişi varsa herkesin aşkı tarif edişi de başkadır bence. Çünkü herkesin aşkı yaşayışı aşıkken hissettikleri de başkadır. Kişinin başka başka kişilerde aşkı yaşarken de aşkı başkalaşır. Aşkı tarifsiz yapanda budur zaten.. Davetsiz gelir girer hayatımıza yaşamadıkça bilemeyiz bedelini..

Benim aşka verdiğim bir takma ad var, ilişkilendirdiğim bağdaştırdığım bir diğer duygu; ‘Hayranlık’. Ben hayranlık olmadıkça aşkın olacağına inanmıyorum. Hayran olmadığınız birini sevebilirsiniz hoşlanabilirsiniz, sizi sevmesini, işini sevmesini, ailesiyle iyi anlaşmasını, arkadaşlarının onu sevmesini sevebilirsiniz.. Ama sizden üstün bir yanı bir farklılığı ya da kendine özgü bir karizması duruşu yoksa ‘güç yoksa’ Aşk ta olmaz bence. Aşk ulaşılamaz olan değil; bahsettiğim hayranlık da platonik bir olay bir artiste veya şarkıcıya duyulan hayranlığa benzer bir hayranlık değil. Sadece taktir ettiğiniz gurur duyduğunuz kadar başarılı, sizi taşıyabilecek sizi koruyabilecek kadar Güçlü, çevrenizdeki erkekler gibi sıradan olmayıp farklı olan, sizden daha çok bilen daha çok okuyan daha çok gören ve konuşurken sizi alıp götüren biridir Aşk. Hep hayal ettiğinize en yakın olan..

Aşk adına söylenecek o kadar çok şey var ki.. Ya sizin aşkınız başkasına aşık olur, ya başkasının aşkı size aşık olur. Ya aşık olduğunuz kişi varlığınızdan habersizdir, ya da aşık olduğunuz kişi sizle ömrünü geçirir..

Aşk insanın hayatına bir kere girer diyenler yanılırlar. Aşk insanın hayatına ‘en az bir kere’ girer. Bir kere siz aşk acısı çekersiniz. Sonra birileri sizin yüzünüzden bir kere aşk acısı çeker. Ve şanslıysanız eğer aşk meleği her iki tarafı da aynı anda vurur, mutlu son olur..

Herkesin en büyük Aşkıyla, mutlu son denen ama aslında hayatının en mutlu başlangıcı olan anı yaşaması dileğiyle...

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Hayaaaattt beni neden yoruyosuuunnnn!!!!

Bazen düşünüyorum da şu dünyaya mutlu olmak için mi mutlu etmek için mi gelmişiz bulamıyorum.. Çok küçük yaştan itibaren bir sorumluluktur öğretiyorlar sadece içeriği değişiyor ama hayatımızdaki yeri malesef hiç azalmıyor aksine katlandıkça katlanıyor.. Önce okulunla ailene hesap vermekle ilgili sorumlulukların daha sonra kendi yağında kavrulmakla arkadaşlarının özel günlerini unutmamak sevgilinin bir dediğini iki etmemekle ..
-tam devam ediyordum ki ev telefonu çaldı aslında hiç bakmak istemiyorum bana olmadığınıda gayet iyi biliyorum ama ne talihsizliktir ki annemin elleri dolu ve o telefonu açıp ona vermek bile benim sorumluluğum. İşte tam da kasdettiğim şey buydu.-

Hayatımız aslında yapmak istemeyip, sırf birileri bizim yapmamızı istiyor diye yaptığımız bir dolu şeyle geçip gidiyor, ve asıl problem biz bunları yaparken ne kaybediyoruz.. Düşünüyorum da sanırım huzurumuzu kaybediyoruz.

Örneğin bugün işten çıkarken işin bittiğinin ve evime gidiyor olmanın mutluluğunu biraz buruk yaşadım. Çünkü evde dağınık odamı toplamam gerektiği hafta sonu deli danalar gibi gezdiğim için dışarı çıkmak istesem bile annemin dırıdırını engellemek adına evde kalmam gerektiği fikirleri hep beynimi sulandırdı.. Ve şimdi evdeyim, odam hala dağınık, ev çok sıcak, elimde bir bira önce yazarak biraz rahatlayacak sonra seve seve sorumluluk denen görevlerimi bir bir yerine getireceğim..
Keşke tek sorumluluğumuz odamızı toplamak ve ailelerimizi hoşnut etmek olsaydı..

Sorumluluklarımızın tek sorumlusu malesefki yakınlarımız olmuyor çoğu zaman. Mesela şuaralar çok soğuduğum ve şiddetle değiştirmeyi düşündüğüm işime hala gidip geliyor olmamın sorumlusu piyasadaki dengesiz ve istikrarsız durum, iş değiştirmenin getireceği riskler ve bilinmezin verdiği o korku.. Yani acaba diyorum bize verilen şu hayatta, elimizde imkanlar olsa dahi, tam da dilediğimiz gibi mi yaşıyoruz? Uzun zamandır görmedğiniz ilkokul arkadaşınızı lise arkadaşınızı arada bir görmek, üniversiteden arkadaşlarla hiçte size uymayan bir zamanda önceden planlandığı için kastırıp görüşmek, erkek arkadaşınız gitmenizi istemiyor diye en sevdiğiniz yerlere gitmekten vazgeçmek, sırf annemi nasıl altederim kaygısıyla sevgilinizle yurtdışı kaçamağını hep ertelemek, iş çıkışı sadece koltukta miskince uzanmak ve huzur aramak isterken bekleyen ev işlerinin baskısı ile koltuktan vazgeçmek, hele de evliyseniz ilk yıl yok senin annendi yok onun annesiydi dedesiydi ninesiydi ebesiydi eşinizle doğru düzgün başbaşa romantik vakit bile geçirememek...

İşte siz her nekadar bu hayat benim desenizde çoğu zaman hatta günde bi kaç kere o sert duvara çakılıyoruz hepimiz. Ama yinede bütün bunlardan çıkarabileceğimiz güzel bir sonuç var;

Demekki yalnız değiliz....

22 Ağustos 2008 Cuma

Biyerlerde yazmaya başladığım ilk gün olmamakla birlikte bu platformda yazmaya başladığım ilk gün.. Çok güzel ve verimli bir gün değil aslından benim açımdan bugün, fakat umarım çok güzel ve verimli yazılarımın başlangıcı olacak bir gün.. Nasıl hayatımıza giren her yeni şey bizlerde tatlı bir heyecan yaratıyorsa, bu blogunda şuan bende yarattığı bu heyecanın daimi olmasını ve ileriki günlerde yazılarımdan birilerinin hoşlanıyor olması dolayısıyla bu hissin farklı boyutlara ulaşıp blogun bana bir şekilde mutluluk katmasını diliyorum..

Sevgiler,